
Yukarı Bak!
Bu hafta Netflix’ te yayınlanan Dont Look Up 2021’ e veda ederken kara mizahı ve oyunculukları ile gözümüzü gönlümüzü doyurdu.
Filim konusu Dünyanın sonunu getirecek bir kuyruklu yıldızı keşfeden Jennifer Lawrence’n canlandırdığı Astronomi Doktora Öğrencisi Kate Dibiasky ve Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı Profesör Randall Mindy’nin bu gerçeği dünyaya anlatmak ve gerçeği kabul etmelerini sağlamak için verdikleri çaba üzerine kurgulanmış.
Film bu yüzyılın gündemini oldukça iyi işlemiş. Film politika ve medyaya güzel göndermeler yapıyor. Bu konuda değerlendirme yapacak birçok eleştirmen ve yorumcu olacaktır ama ben sizlere filmde ki kendi gözlemlerimi paylaşmak istiyorum…
Filmde bilim ve bilgi karşında medyanın, politikanın vurdumduymazlığı tamda günümüz dünyasının aynası niteliğinde…
İnsanlar bilgiden ziyade bilgiyi kimin paylaştığı ile ilgilenir durumda… O yüzden beslenme ile ilgili tavsiyeleri bir diyetisyenden ziyade, kilo vermiş ve sosyal medya hesapları binlerce kişi tarafından takip edilenlerden dinliyor, kitapları bilmem kaçıncı baskıda oluyor. Bir bilim insanın verileri yerine, makyaj videoları milyon izliyor. Karakter ve mizaç analizleri yerine, fallarla, meleklerle, perilerle ilgili paylaşım yapanları milyonlar beğeniyor.
Gerçeklerden, gerçekle yüzleşmekten öyle korkar hale geldik ki kimse kafasını yukarı kaldırıp gerçeği görmek istemiyor. Gerçeği gösterene de aklını kaybetmiş veya kötülük yayıcı gözüyle bakılıyor. Zihin haritalarımızın sarsıcı yanılsamaları ile yüzleşmek tüyler ürpertici gerçekten… Ama onları değiştirmeden sizi iyileştirecek bir büyü veya teknik maalesef yok. Dürtü bozukluğu yaşayan birini hayatında böyle bir şey yok sen kendin yapıyorsun bunu dikkat çekmek için deyip kaçınarak, kaçmasını sağlayarak kurtaramayız. Depresyonda olan birine, depresyonun basit bir sayı sekansı ile iyileşeceğini söyleyerek onu yaşadığı buhranın içine daha fazla çekeriz. Popüler kültür öyle bir hal aldı ki bilgi ve bilim yanlış, popüler her yöntem doğru algılanır hale geldi. Beğenmelerin hazzı ile kendimizden geçerken kime neyi nasıl aktardığımız kimsenin umurunda değil. Kendi adıma hazırladığım içeriklerin mümkün olduğu kadar kısa ve algoritmanın beni yiyip yutmayacak, insanlara ulaşmamı engellemeyecek şekilde olması için büyük çaba harcıyorum. Birçok gönderi hiçbir kitleye ulaşmadan kaybolup gidiyor. Çünkü hızlı değil, görsel değil, çünkü kandırmacalı değil… Hiç dikkat ettiniz mi reels izlerken 1 dk içinde kaç hesaptan akıp gidiyorsunuz? Peş peşe akan sesler, görsel efektler beyin nöronlarını nasıl bir hale getiriyor. Kimse birbirini tam olarak dinlemez, duymaz, görmez, dikkatini ve odağını uzun süre bir konuya veremez hale geldi… Herkes her şeyi çok biliyor kimsenin bilgiye saygısı kalmamış, bilgisi ile değil de ne kadar popüler olduğu ile ilgilenir halde…
Medyada ki yozlaşma, kültürde ki yozlaşma, değerlerde ki yozlaşma artık önüne geçilmez bir hale geldi…
Filmin sonunda bir sahne var… Dünyanın yok oluş sahnesi videoyu izlemeniz için aşağıya bırakıyorum.
Ben filmin genelinden daha çok o son sahneye takılıp kaldım. Dünya yok olurken bu gerçeği kabul ettirmek için ne kadar çabalarsa çabalasınlar sonuca ulaşamayan Kate, Randall, dostları ve ailesi ile masa başında oturup dua edip konuştukları yaşadıkları güzel anları paylaştıkları ve şükür ettikleri an…
Yaşarken kaçırdığımız, dijital çağın hızı içinde sevdiklerimizden ve kendimizden çaldığımız zaman, şükretmeyi unuttuğumuz her an bu karede işleniyor.
Gerçekten dünyanın sonu yaklaşıyor olsaydı neyi yapmaktan vazgeçer ve neye sarılırdık? Gerçeği görmeyi mi seçer yoksa mavi hapı alıp uyumaya devam mı ederdik?
Birde filmde finalin, finali var ki!!! O da ayrı bir konu…
Cahit Zarifoğlu’nun da dediği gibi; Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir.
Gökyüzüne bakalım… Gerçeğe ulaşana kadar gökyüzüne bakmaya ve uyanmak için çabalamaya devam edelim…
Bilimin ve bilginin daha fazla değer göreceği bir yıl olması dileklerimle yeni yılınızı kutlarım.
Sevgilerimle…
Tuba ULU
Profesyonel Koç & Eğitmen
Comments